Et aşkı insanı nerelere götürüyor?

by Basak Oksak

“Bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti” cümlesini şöyle değiştiriyorum: “Bir gün bir döküm tava gördüm, aynısını yaptım ve hayatım değişti…” Çocukluktan başlayıp bu yaşıma kadar devam eden et ve lezzet tutkum, Türkiye’de yepyeni bir sektörün tohumlarını atmamı sağladı. Bakın nasıl…

Et yeme alışkanlıklarını değiştirdik

Emre o dönemde Türkiye’de ilk defa ‘dry aged’ steak yapıyordu ve çok popülerdi. Armutlu’da ufacık bir kasap dükkânında tüm lezzet meraklılarını topluyor, hafta sonları mangal yakıyor, restoran oluyor, birbirinden farklı lezzetli etleri misafirlerine yediriyordu. Çok heyecanlı günlerdi bizim için. Hemen her gün yeni bir şey denerdik. Farkında değildik ki aslında belli birkaç kişi, toplumun et yeme alışkanlıklarına bir yenilik katıyorduk. Bugüne kadar eti kayış gibi yemeyi kanıksamış insanlarımızı doğru mühürleme yapmak, eti doğru pişirmek konusunda fazlası ile bilinçlendirecektik… Ve Emre’de gördüğüm bir döküm demir tavayı kendisinden alıp, aynısından imal ederek bambaşka bir hikâyeye başladım.

Türkiye’nin ilk döküm tavası keşfediliyor

Et pişirirken döküm tava kullanırsanız, sağladığı yüksek ısı sirkülasyonu sonucunda istediğiniz şekilde eti mühürleyebilirsiniz. Bu, etin suyunu içine hapsetmek açısında elzem bir yöntemdir ve döküm tava bunu mükemmel bir şekilde sağlar. Emre’yle o tavayı ilk kez kullanmak zorunda kaldığımızda (çünkü baca bozulmuştu) önce burun kıvırmıştım ama sonra orada pişen eti yediğimde epey şaşkına döndüm. Tadı hâlâ damağımdadır O döküm tavanın aynısını yaptım. Türkiye’nin ilk döküm demir tavasını kendi ellerimle döktüm desem yalan olmaz ama amacım Emre’ye jest olsun diye hediye etmekti. Emre ise tam bir tüccardı ve beni aradı, “O tavayı sattım, 10 tane daha istiyorum” dedi. “Hediye satılır mı!” diye serzenişte bulunsam da 10 tane daha yaptım ve götürdüm. 30 tane daha istedi… Ardından 50 tane, 100 tane daha… Her ne kadar hobi olarak başlamış, et tutkumun peşinden koşmuş olsam da farkında olmadan yeni bir iş sahibi de oluyordum aynı zamanda. Ürünü markalayıp ambalaja koydum, adına da Hecha dedim. Bunu görüp duyanlar anında arayıp siparişler verdiler.

Sanıyorum 2006 sonlarıydı. Elimden en çok tutan ağabeylerimden etin profesörü, adamın ve esnafın hası çok sevgili Cüneyt Asan’dır. Zaten Günaydın’ın sahibi olarak ismini duymuşsunuzdur ama bende apayrı bir yeri vardır Cüneyt Ağabey’in. Hecha’yı gördükten sonra tüm dükkanlarında satışına başlayarak ve desteğini hiçbir zaman esirgemeden senelerce hem maddi hem manevi anlamda attığım adımların ilham kaynağı oldu.

Lezzetin, dökümün tadına vardık

Eti satanlar açısından da benimkisi önemli bir gelişmeydi; çünkü yeni bir et kültürü hayatımıza giriyordu. Hiç de ucuz olmayan bu eti doğru şekilde pişirmemek eti satan için de sorun teşkil ediyordu. Bu anlamda sattığı en iyi kalite etin yanında doğru pişirme gerecini de temin ettiğinde hem satıcı hem de tüketici memnun kalıyordu. Yavaş yavaş döküm tava hayatımıza giriyordu… Bu 12 sene boyunca çok şey değişti. Hayatımızda olmayan bir ürünü kabullendik, mutfaklarımıza aldık.

Sadece tavaydık, tencere olduk… Ama sonuç olarak küçücük bir kasap dükkânında doğup neredeyse tüm dünyada Türkiye’yi gururla temsil eden Hecha doğdu. Ucuz taklitlerimiz çıktı ki beni en çok gururlandıran şey de budur. Birçok yemeği layığı ile yapıp lezzetinin tadına vardık. Kısacası dökümün tadına vardık… Çocukluktan başlayıp bu yaşıma kadar devam eden et ve lezzet tutkum Türkiye’de yepyeni bir sektörün tohumlarını atmış oldu. Bunu kendimi beğenerek söylemiyorum, yanlış anlamayın ama binlerce kişi bu sektörden ekmek yedi, Türkiye “Dünyada varım” dedi. Bu, benim için büyük gurur kaynağı. Bu köşede bana yer verildikçe 12 sene boyunca yaşadıklarımı sizlerle paylaşacağım, eminim ilginizi çekecek çok hikâye var.

Bunlar da hoşunuza gidebilir

Leave a Comment

Secured By miniOrange