“Dünyayı organik tarımla besleyemezsiniz, insanlar aç kalır, ekilebilir alanlar yetmez, orman kesmeniz gerekir” iddiaları doğru değil. Türkiye’de kişi başına 1,97 dönüm ekilebilir alan kullanmak, ülke nüfusunu organik tarımla beslemeye yetiyor. Peki ama nasıl? Endüstri Mühendisi Yonca Demir anlattı…
Yeterli besin değeri ve enerji içeren, çeşitlilik açısından zengin bir şekilde, tamamen organik tarımla üretilmiş hayvansal ve bitkisel ürünlerle Türkiye nüfusunu beslemek mümkün. Üstelik bunun için ülkenin ekilebilir alanlarının yüzde 63’ü yeterli oluyor.
Meslektaşı Bulut Aslan ile birlikte yürüttükleri matematiksel modelleme çalışmasıyla dikkat çekici bir sonuca ulaşan Endüstri Mühendisi Yonca Demir, “Organik tarım Türkiye’yi besler, yeter ki gıdayı adil paylaşalım” diyor ve ekliyor: “Bunu matematiksel olarak gösterdik. Bir optimizasyon yöntemi olan doğrusal programlamayı kullanarak Türkiye için 81 il, 120 bitki ve 4 hayvansal ürün içeren bir organik tarım planı ürettik. Ülkenin tüm nüfusunu tamamen organik gıdalarla beslemek için ekilebilir alanların yüzde 63’ü yeterli oldu. Gıdanın kat ettiği yolu minimuma indirerek gıda nakliyesinden oluşan fosil yakıt tüketimini de azalttık. Farklı senaryoları inceleyerek hayvansal ürün tüketmenin dünyadaki kaynakları daha hızlı tüketen bir beslenme tarzı olduğunu, hayvansal ürünleri modellemeye katınca çok az bir kalori artışı elde etmemize rağmen çok daha fazla ekilebilir alan kullanıldığını, meralarda otlayan hayvanların daha az ürün vermelerine rağmen daha az girdi kullandıklarından kısıtlı kaynak kullanımı açısından daha verimli olduklarını, zeytin ağacı sayısında artırıma gitmemiz gerektiğini anladık.”
Öncelikle organik tarım neden önemli, biraz anlatır mısınız?
Organik tarım doğa dostu bir tarım yöntemi. Toprak, bitki, hayvan, su ve insan topluluklarının birbirine bağımlılığının farkında, çiftlik-dışı girdilerin kullanımının azaltıldığı, ekolojik uyumu koruyan ve güçlendiren pratikler bunlar. Zehirli kimyasallar kullanılmıyor, insan ve çevre sağlığına zarar vermediği ispatlandıktan sonra izin verilmiş ve sentetik olmayan, sadece 3-4 tane organik ilaç var, bunların kullanım miktarları da son derece kısıtlı. Organik tarım yaparken yaşanabilecek verim ve zararlı sorunlarına karşı esas olarak kardeş bitkiler (bir bitkinin zararlısı diğer bitkiden rahatsız oluyor ve bu iki bitki yakın ekildiğinde zararlı böcek yaklaşmıyor), ürün rotasyonu, biyolojik mücadele gibi uygulamalar yapılıyor, ekolojik döngülerden faydalanılıyor, aynı zamanda bu döngüler destekleniyor da. Organik tarımla işlenen toprakların organik karbon miktarı, azot mineralizasyon potansiyeli ve su tutma kapasiteleri konvansiyonele oranla daha yüksek. Dolayısıyla konvansiyonel tarımın sebep olduğu birçok soruna yol açmadığı gibi, toprak ve çevre üzerinde onarıcı bir etkisi de var. Organik çiftliklerin toprağının daha sağlıklı olması sebebiyle bitki hastalıklarına daha seyrek rastlanıyor ve erozyona karşı dirençli oldukları gözlenmiş. Bir meta-analiz çalışmasına göre organik ürünlerde, genelde daha yüksek antioksidan, daha az kadmiyum ve daha seyrek olarak böcek ilacı kalıntısına rastlanmakta (organik olmayanlarla karşılaştırıldığında – tüm bölgeler ve mevsimler açısından).
Organik tarımın ilkeleri arasında aile çiftçiliğinin desteklenmesi, bölgesel gelişim ve çevre-sağlık-sosyal boyutlarıyla bütünleşmiş geleneksel gıda üretim sistemleri vurgusu da var. Bu açıdan, sadece tarımın biyolojik ve fiziksel yönlerinden ibaret olmayıp, adil paylaşım, sosyal adalet gibi meseleleri de içeriyor. Kimyasal gübre kullanılmaması fosil yakıt tüketimini ve dolayısıyla iklim üzerinde tarımdan kaynaklı olumsuz etkileri azaltıyor. Bu yöntemde kimyasalların yapmadığını insanlar yapmak zorunda, dolayısıyla emek yoğun olup işsizlik sorununa da bir çözüm aslında organik tarım.
Temiz gıda herkesin hakkı, organik tarım en çok bunu sağlayan bir yöntem olmasıyla önemli.
Siz ekolojik tarımın Türkiye’yi besleyeceğini söylüyorsunuz, yaptığınız çalışmanın sonucunda. Bu nasıl gerçekleşir, biraz anlatır mısınız? Ve bu soruyla bağlantılı olarak hazırladığınız matematiksel model çalışmasını özetler misiniz?
Bu çalışmayı birlikte yaptığım Bulut Aslan da ben de endüstri mühendisiyiz. Mesleğimizin en gelişmiş araçlarından biri olan doğrusal programlama bir optimizasyon yöntemidir. Basitçe açıklamak gerekirse, önce bir gerçek hayat probleminin kısıtlarını, amacını, parametrelerini, değişkenler ve doğrusal fonksiyonlar yoluyla ifade edersiniz, sonra uygun bir bilgisayar programı kullanarak en iyi sonucu bulursunuz.
Türkiye nüfusunun organik tarımla beslenebileceğini göstermek üzere kurduğumuz doğrusal programlama modelini çözerek hem iddiamızı matematiksel olarak kanıtladık hem de Türkiye için kapsamlı bir tarımsal plan ürettik, organik tarım şartlarında. Modelimizdeki temel değişkenler her üründen her şehirde kaç dönüm ekileceği ve her ürün için hangi şehirler arasında ve ne miktarlarda nakliye yapılacağı. Modele hayvansal ürünleri kattığımızda bunlara bir de her şehirde hangi hayvan türünden kaç tane yetiştirileceği eklendi. İlk olarak sadece bitkisel ürünler içeren bir menü ile beslendiğimizi varsaydık (menü içerikleri için Tablo 1’e bakınız). Modele verileri girerken Türkiye’deki beslenme alışkanlıklarına uygun davrandık elbette. Mesela bakliyat grubundan mercimek, nohut ve kuru fasulyeden çok daha fazla tüketirken, soya tüketimimizin daha az olduğunu dikkate aldık. Bunu diğer ürün grupları için de yaptık.
Sonuçta 81 il ve 106 bitki için problemi kurduk ve çözdük. Bitkisel menü için Türkiye ekilebilir alanlarının yüzde 54’ü yeterli oldu, yani kişi başı 1,67 dönüm. Bu sağlıklı menü ile beslenebilmek için ceviz ve badem başta olmak üzere meyve ağaçlarını bir miktar ve zeytin ağaçlarını ciddi anlamda artırmak gerekiyor.
Sıra hayvancılığa geldiğinde hem ekstansif hem de entansif yöntemleri modelledik. Ekstansif yöntemde yerel ırklar, çayır ve meralarda otlar, hava ve ot koşulları elvermediğinde ise zamanında kesilip kurutularak saklanmış yonca, fiğ gibi yeşil otlar çiftçi tarafından hayvanlara verilir. Entansif (yoğun) sistemde Alaca türü hayvanlarımız vardır ve bir miktar gezinti alanı dışında tamamen çiftçi tarafından sunulan, organik olarak yetiştirilmiş arpa, mısır, soya, buğday samanı ve kuru yonca ile beslenirler. Organik tavuk ve yumurta yetiştiriciliğini de modele ekledikten sonra çözdük. Bu noktada, ekilebilir alanlarda, hem insan tüketimi için bitkilerin hem de yine insan beslenmesi için yetiştirilen hayvanların beslenmesi için gerekli bitkilerin yetiştirildiğini anlamak gerekiyor: Gıda ve yem bitkileri ve yeşil otlar olmak üzere toplam 120 çeşit bitki.
Beslenmemize bitkisel ürünlerin yanında et, süt, tavuk eti ve yumurta gibi dört hayvansal ürünü de eklediğimizde, tüm Türkiye’nin beslenebilmesi için ekilebilir alanların yüzde 63’ü (kişi başı 1,97 dönüm) gerekti, elbette yine organik tarım ve organik hayvancılık şartlarında. Tüketilen ürünler ve miktarlar Tablo 2’de mevcut.
Bitkisel menüden hepçil menüye geçtiğimizde bireylerin aldığı enerjide sadece yüzde 5’lik bir artış olmasına rağmen, ekilen alanda yüzde 19’luk bir artış gerekti. Buradan da tekrar anladık ki hayvansal ürün tüketmek dünyadaki kaynakları daha hızlı tüketen bir beslenme tarzı. Optimizasyon algoritması mümkün olduğunca yerel ırkların çayır ve meralarda otladığı hayvancılığı tercih etti. Ayrıca bütün çayır-meralar kullanıldı.
Bunlara ek olarak, kuraklık sebebiyle İç Anadolu’da tarım yapılamaz hale gelmiş olduğunu varsaydığımız bir felaket senaryosunu da ele aldık. Bu kötü senaryoda dahi Türkiye nüfusunu tamamen organik tarımla beslemek mümkün, ekilebilir alanların yüzde 88’i yeterli ancak kullanılmayan alanların çoğu nadas alanı. Asla düşmek istemeyeceğimiz bu durumda dahi organik tarımla beslenebileceğimizi anladık. Ayrıca kuraklık dönemlerinde organik sistemin konvansiyonelden daha verimli olduğunu hatırlamak gerek.
Ülkenin ekilebilir alanlarının yüzde 63’ü yeterli olur diyorsunuz. Hangi bölgeler öne çıkıyor, bu yüzde 63’ün dağılımı nasıl?
Gerçekten de organik tarım şartlarında yetişmiş bitkisel ve hayvansal ürünleri tükettiğimizde ülkenin ekilebilir alanlarının yüzde 63’ü yeterli oluyor. Bir tablo ile bölgelerin rolünü anlatmak daha kolay olacak. Nüfus ve ekilebilir alan bilgileri, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2013 yılı için yayımlanan sayılar. Biz çalışmamızın sayısal kısmını 2014 yılı içinde yaptık, o sırada var olan en güncel ve resmi sayılar, sadece nüfus ve ekilebilir alan için değil, aynı zamanda tarımsal verim açısından da 2013 verileriydi, dolayısıyla onları kullandık.
Tablo 3’te kullanılan ekilebilir alan yüzdesi modelin çıktılarından, yani yapılan optimizasyonla bulduğumuz en verimli ekim-dikim ve nakliye faaliyetlerinin sonucu. Nüfus ve toplam ekilebilir alan miktarları ise modelin girdilerinden yani bir sonuç değil sadece veri. Bu iki bilgiyi kullanarak her bölgede kişi başı kaç dönüm ekilebilir alan düştüğünün de hesabını yaptık, bir çeşit bölgesel kendine yeterlilik ölçüsü olarak. Modelin bize gösterdiği, bitkisele göre daha fazla alan gerektiren hepçil menü için dahi kişi başı 1,97 dönümle organik beslenebiliriz, sağlıklı ve yeterli olarak. Bu durumda kişi başı 3,11 dönüm ekilebilir alana sahip olan ülkemiz kendini rahatça besleyebilir.
Marmara dışındaki bütün bölgeler de öyle. Marmara’nın durumunun sebebi ise elbette kişi başı 0.05 dönüm ekilebilir alan düşen İstanbul. İstanbul’un detaylı analizi için ilgili okurları beyond.istanbul dergisinin ‘Mekanda Adalet ve Gıda’ konulu üçüncü sayısında yayınlanan ‘Organik Tarımla Beslenme: Türkiye ve İstanbul’ başlıklı makalemize yönlendirmek istiyorum.
Kullanılan ekilebilir alan yüzdelerine baktığımızda, Marmara’nın bütün ekilebilir alanlarından faydalanıldığını görüyoruz. Bunun sebebi yine İstanbul; bu şehrin Marmara Bölgesi’nde olması ve İstanbul’un nispeten yakınındaki bütün şehirlerin kendi ekilebilir alanlarını bu devleşmiş şehri doyurmak için kullanması. Yüzde 96 ile Akdeniz ve yüzde 79 ile Ege de ekilebilir alan kullanımı yüksek bölgelerden. Bunun bir sebebi yine İstanbul’u beslemek ama bir diğer sebebi de bu bölgelerde çok çeşitli ürün yetişebilmesi ve daha dar ürün desenine sahip komşu bölgelerin eksik kalan gıda miktarının Akdeniz ve Ege’den karşılanması. Bu ürün değiş tokuşunu özellikle sınır şehirlerde sıklıkla görüyoruz. Modelin şehir bazında kurulduğunu ve amacının tüm ülkeyi beslemek olduğunu hatırlayalım. Bunun için bir şehrin kendi kaynakları yeterli gelmiyorsa, mümkün olan en yakın olanı tercih etmek üzere, diğer şehirlerden gıda getirtebiliyor. Tabii burada doğal olarak gıdanın kat ettiği yol ve bu nedenle tüketilen fosil yakıtlar da en aza indiriliyor.
Türkiye’de hayvancılık ve hayvansal ürünlerle ilgili de ciddi sorunlarımız var. Bu modelde ekolojik yöntemle hayvansal gıdaların üretimi ve insanlara ulaştırılabilmesi konusunda neler öneriyorsunuz?
Sonuçlarımız bize öncelikle hayvansal ürün tüketmenin dünyadaki kaynakları daha hızlı yok eden bir beslenme tarzı olduğunu hatırlattı. Hayvansal ürünler eklendiğinde sağlanan az bir enerji artışı için kullanılan ekilebilir alanda ciddi anlamda artış gerekti.
Optimizasyon algoritması mümkün olduğunca yerel ırkların çayır ve meralarda otladığı hayvancılık yöntemini tercih etti. Bu yöntemi tercih etmesinin sebebi, bir birim ürün üretmek için bu yöntemde daha az girdi gerekmesidir. Bir diğer deyişle yerel olmayan Alaca türlerinin veya melez ırkların az bir gezinti alanı haricinde kapalı tutulduğu ve tamamen çiftçi tarafından sunulan yemlerle beslendiği yöntem hem ekolojik hem de ekonomik açıdan daha ‘pahalı’ bir hayvancılık yöntemidir.
Problemin çözümünde bütün çayır-meraları kullandığımızı da gördük. Doğrusal programlama terminolojisinde çayır ve meralar gibi tamamı kullanılan bu tür kaynaklara kısıtlı kaynaklar denir ve eğer Türkiye bu tür kısıtlı kaynaklarda kapasite artırımına giderse daha az maliyetli ve verimli tarımsal planlar bulunabilir.
Tüketim miktarlarımıza baktığımızda model, kişi başı yıllık 11 kg et, 15 kg tavuk eti, 133 litrelik süt ürünü (süt, peynir, yoğurt) ve 260 yumurta tüketmemizi öneriyor. Bu değerlere sağlıklı beslenme kriterlerini kullanarak ulaştık. Modelde bütün Türkiye nüfusunun tükettiği hayvansal ürün miktarlarının TÜİK’in 2013 yılı için yayımladığı tüketim miktarlarıyla karşılaştırması için Tablo 4’e bakınız. Buradan, modelimizin daha az et, süt ve tavuk eti ama yüzde 20 kadar daha fazla yumurta tüketmemizi önerdiğini gördük. Dolayısıyla TÜİK tarafından yayımlanan et, süt ve tavuk eti tüketim miktarları ülke nüfusunu sağlıklı bir şekilde besleyebilecek seviyededir. Önemli olan herkesin bu ürünlere adil bir şekilde erişimini sağlamaktır.
Küçükbaş hayvancılık, balık ve deniz ürünleri modele dahil değil sanırım. Başka dahil edilmeyen ama edilebilir neler var, ileride onlarla ilgili de bir çalışma düşünüyor musunuz?
Süt ve et konusunda sadece büyükbaş hayvancılığı modele kattık. Bunu yaparken küçükbaş hayvanların et ve sütünün insan beslenmesi için daha sağlıklı seçenekler olabileceğinin bilincindeydik. Ayrıca ülkemizde küçükbaş hayvancılığın kültürel-tarihsel sebeplerden dolayı çok daha yaygın olduğunu da biliyoruz. Gerçekten de Türkiye’de sadece yedi tane yerli sığır ırkı varken, 25’e yakın yerli koyun ırkı ve en az sığırlar kadar çeşitli keçi ırkı var.
Ancak modele yeni ürün kaynakları eklemek (örneğin koyun eti ve sütü) geldiğimiz noktada çok daha fazla veri toplamak anlamına geleceği ve de kavramsal olarak kolaylıkla yapılabileceği için, çalışmamızla okuyucuya ulaşmayı daha da fazla geciktirmemek adına bu eksikliği göze aldık.
Yine sağlıklı protein kaynakları olan, ülkemizde çokça tüketilen ve ekilebilir alan gerektirmeyen balık ve mantarı da modelimize dahil etmemiş olduğumuzu ve dolayısıyla organik beslenmek için kişi başı gereken 1,97 dönüm ekilebilir alanın aslında bir üst limit olduğunu hatırlatalım.
Modelde pamuk, tütün, şeker gibi ürünler de yok. Olamaz anlamına gelmiyor asla. 9 milyon hektara yakın ekilebilir alan arttı. Bu artan alanlarda rahatlıkla tütün ve şeker gibi keyif ürünlerini, pamuk gibi ticari değeri olan ürünleri, ihracat veya yardım amaçlı gıda ürünlerini üretebiliriz.
Modelin geliştirilmesi mümkün: Balık ve mantar üretimi; küçükbaş hayvancılığın eklenmesi; tütün, şeker, pamuk ekimi; hayvansal üretim çıktılarının girdi olarak modellenmesi; mevsimsellik; farklı tarımsal pratikler; risk faktörlerinin hesaba katılması; 81 ilden 957 ilçeye detaylandırılması; tarımsal iş gücünün modellenmesi hep yapılabilecek şeyler. Merkezi veya yerel yönetimler, modelin uygulanmasına dair irade gösterirlerse bunların hepsini yapabiliriz.
Bu çalışmayı yapma amacınız neydi, modelin uygulanması konusunda ne gibi adımlar atılabilir?
“Dünyayı organik tarımla besleyemezsiniz” diye iddia edilir. İnsanlar aç kalır” derler. “Ekilebilir alanlar yetmez, orman kesmeniz gerekir” derler. Sezgilerimiz bize bu iddiaların doğru olamayacağını söylüyordu. Biz de aldığımız eğitimin bize sunduğu araçları kullanarak bu iddiaları Türkiye için ama aslında şimdi anlatacağım şekilde dünya için de çürüttük. Öncelikle açlığın sebebinin yetersiz gıda üretimi olmadığını, adaletsiz dağıtım ve yoksullukla alakalı olduğunu hatırlatmak isterim. Bu, eğer insansak, görmezden gelemeyeceğimiz bir olgu.
Dünyada açlık varken aynı zamanda aşırı tüketim ve gıda israfı da var. 2016 yılında yayımlanan Gıdada Sürdürülebilirlik Endeksi, dünyada 1,8 milyar insanın gıdaya erişiminin yetersiz, 2 milyar insanın da obezite hastası olduğunu belirtmiş. Ve bütün bunlar konvansiyonel yöntemlerin gitgide daha fütursuzca kullanıldığı günümüzde böyle. Ayrıca kullanımı pompalanan tarım kimyasallarından birkaç büyük şirketin rant elde ettiğini ve bu ranttan çiftçimizin faydalanmadığını da unutmayalım.
Türkiye organik tarım ürünleriyle kendine yetmekle kalmayıp aynı zamanda fazladan üretim yaparak ihtiyacı olan komşularına gönderebilir veya ihraç edebilir. Kurumsal gıda/tarım politikası belirleme süreçlerinde yapılması gereken, ekilebilir alanları konvansiyonel tarımdan organik tarıma dönüştürmektir. Mevcut ekilebilir alanlar yeterlidir ve ormanları ellemeye gerek yoktur. Başlangıçta organik tarımda ürün verimi düşük görünebilir ama birçok çalışma, zamanla toprağın kendine geldiğini ve çiftçilerin deneyim kazandığını, bu değerlerin yükseldiğini ve konvansiyonele ulaştığını raporlamıştır.
Ülkemiz insanlarını sağlıklı bir şekilde beslememiz -aşırıya kaçmadan, obeziteye sebep vermeden- için ekilebilir alanların yüzde 63’ü yeterlidir, organik tarım şartlarında. Türkiye’de kişi başı 3,11 dönüm ekilebilir alan düşmekte, yani organik beslenmemiz için bunun 1,97 dönümü yeterlidir. Dünya Tarım ve Gıda Örgütü FAO’nun raporuna göre dünyada azalma eğiliminde olmakla birlikte kişi başı 2,18 dönüm ekilebilir alan düşmekte. Buradan organik tarımın tüm dünyayı besleyebileceğini de görüyoruz.
Tablo 1: Bitkisel menü (2330 kalori, % 16 protein, % 55 karbonhidrat, % 29 yağ)
Ürün grubu | Günlük tüketim |
Bakliyat (fasulye, nohut, mercimek, börülce, soya) | 200 gram |
Tahıl (buğday, pirinç, mısır, yulaf, çavdar, arpa) | 200 gram |
Sebze (domates, hıyar, biber, patlıcan, kabak, lahana, ıspanak, kereviz, enginar, pazı, karnabahar, patates, soğan, sarımsak, vs.) | 400 gram |
Yeşillik (dereotu, maydanoz, roka, marul, semizotu, vs.) | 250 gram |
Meyve (armut, çilek, elma, erik, kiraz, mandalina, portakal, üzüm, vişne, vs.) | 400 gram |
Kuruyemiş (badem, ceviz, çekirdek, fındık, fıstık, kestane, susam) | 20 gram |
Sofralık zeytin | 25 gram |
Zeytinyağı | 25-30 gram |
Tablo 2: Hepçil menü (2409 kalori, % 16 protein, % 48 karbonhidrat, % 36 yağ)
Ürün grubu | Tüketim* |
Bakliyat (fasulye, nohut, mercimek, börülce, soya) | 100 gram |
Tahıl (buğday, pirinç, mısır, yulaf, çavdar, arpa) | 200 gram |
Sebze (domates, hıyar, biber, patlıcan, kabak, lahana, ıspanak, kereviz, enginar, pazı, karnabahar, patates, soğan, sarımsak, vs.) | 300 gram |
Yeşillik (dereotu, maydanoz, roka, marul, semizotu, vs.) | 250 gram |
Meyve (armut, çilek, elma, erik, kiraz, mandalina, portakal, üzüm, vişne, vs.) | 400 gram |
Kuruyemiş (badem, ceviz, çekirdek, fındık, fıstık, kestane, susam) | 20 gram |
Sofralık zeytin | 25 gram |
Zeytinyağı | 32 gram |
Et | 30 gram |
Tavuk eti | 40 gram |
Süt (içmelik, peynir ve yoğurt şeklinde) | 364 gram |
Yumurta | Haftada 5 adet |
Tablo 3: Ekilebilir alan kullanımı, bölgesel kentine yetebilirlik
Bölge | Kullanılan ekilebilir alan yüzdesi | Nüfus | Toplam ekilebilir alan (dönüm) | Kişi başı ekilebilir alan (dönüm) |
Marmara | 100% | 24.637.456 | 30.473.071 | 1,24 |
Akdeniz | 96% | 9.766.093 | 23.385.271 | 2,39 |
Ege | 79% | 9.897.313 | 28.094.540 | 2,84 |
Güneydoğu Anadolu | 72% | 8.096.352 | 31.525.928 | 3,89 |
Karadeniz | 66% | 6.937.460 | 26.270.567 | 3,79 |
Doğu Anadolu | 50% | 5.906.564 | 24.865.102 | 4,21 |
İç Anadolu | 32% | 11.426.626 | 73.440.645 | 6,43 |
Tablo 4: Yıllık hayvansal ürün tüketimi – model ve TÜİK karşılaştırması
Model | 2013 TÜİK | |
Kırmızı et (ton) | 839.513 | 996.125 |
Tavuk eti (ton) | 1.119.351 | 1.758.363 |
Süt (ton) | 10.186.092 | 18.223.712 |
Yumurta (adet) | 19.933.644.640 | 16.496.751.178 |