1,3K
Ahmet Ümit, Instagram canlı yayınında Mehmet Yaşin’in sorularını yanıtladı ve hem mutfağa olan ilgisini hem de yeni romanını anlattı. Sizler için bir de kebap tarifi verdi. İşte o söyleşi;
Mehmet Yaşin: Nereden başladı senin mutfak aşkın?
Ahmet Ümit: Antep’te başladı. Sabah kahvaltı yapılırken öğlen ne yenecek o konuşulurdu. Bizim Antep’teki evimizde yemek konuşulurdu hep. En önemli konulardan biriydi bu. Babam yapılacak yemeğin pazardan malzemelerini alırdı. Başlı başına en önemli etkinlik alanlarından biri yemek. Oradan başladı yemek. Her Antepli potansiyel bir aşçı ya da gurme olarak doğar.
Mehmet Yaşin: Sen bir kere sabahın köründe bana bir sıkma ikram etmiştin ne kadar lezzetli bir şeydi o.
Ahmet Ümit: Eski Antep’te özellikle hiçbir şey sokağa atılmaz değerlendirilir. Sıkma biliyorsunuz domatesle, ekmekle yapılan bir şey Antep yemekleri UNESCO tarafından önemli mutfaklardan biri olarak seçildi. Annem turşuyu, kalan domates, kalan üzüm parçalarından yapardı, hiç bir şey çöpe atılmazdı. Aynı zamanda enfes lezzetler çıkardı.
Mehmet Yaşin: Antep’te mutfağa erkek çocuklarını fazla sokmazlar, sen nasıl sızdın da öğrendin?
Ahmet Ümit: Aslında ben de orada yapmazdım. İstanbul’a geldim 18 yaşımda. Adaya gittik, herkes bana çiğ köfte yap dedi. Fakat bir şeyler biliyorum ama pek değil. Onlara çiğ köfte yapmaya çalıştım. Acıyı bastım sonra bulgur çok sertti . Sevgi de gerekiyor. İşte benim için yemek böyle başladı. Sonra yavaş yavaş kebaba başladım. 6 ezmeli tike kebabını çok güzel yaparım yanında da rakı… Bir de ala nazik çok güzel yaparım. Yemek yoksa hayatın bir tadı yok. Güzel yemek şahane bir şey.
Mehmet Yaşin: Torunun en çok hangi yemeğini sever?
Ahmet Ümit: Kebap, 6 ezmeli tike kebabı. Ona da anlatıyorum yaparken sonra mangal yakmasını öğretiyorum ona.
Mehmet Yaşin: Antep’te pazar günleri ormanlar yanıyor zannedersin. Maraş yolunda hep mangal yakarlar. O mangalı erkekler yapar ama köfteyi, kebabı kadın hazırlar, ekmeği, pideyi her şeyi kadın hazırlar. Biz erkekler gelip onu ateşte döndürürüz.
Ahmet Ümit: Bizim ailede kadın sofrayı hazırlar ama kebabı erkekler hazırlardı. Kübban ekmeği var bizim orada lavaşın biraz kalın olanı, nohut dürümüne sarılan ekmek hani.
Mehmet Yaşin: Nohut dürüm çok lezzetli bir şey. Her fırının bir ezmecisi varmış yanına yanaşan. Nohut besleyici, tok tutan bir şey. İstanbul’a niye gelmedi anlayamadım. Gel beraber yapalım bu işi Ahmet.
Ahmet Ümit: Olur, organik yaparız vallahi yapalım.
Mehmet Yaşin: Ben sana dükkânın yanında bir masa koyarım, romanını yazarsın. Roman yazmak çok zor, roman yazmadan öncesi de çok zor.
Ahmet Ümit: Mesela şimdi Bergama Müzesi üzerinden bir roman yazıyorum 4 yıldır bir roman üzerinde çalışıyorum. Berlin’e gidip geliyorum insanları tanımak için zor ama çok zevkli. Sen aslında bunu çok iyi bilirsin. İnsan ne olursa olsun sıkılıyor. Bu romanlar beni başka bir hayata taşıyor. Mesela antik yunan tanrısı Zeus’u yazıyorum birden o adama dönüşüyorum. Acayip bir şey çok iyi geliyor insan ruhuna, insanı alıp başka bir yere götürmeye benziyor.
Mehmet Yaşin: Günde kaç sayfa yazıyorsun?
Ahmet Ümit: Günde 2 sayfa, işler iyi giderse 4-5 sayfa yazıyorum. Son yüz 150 sayfa kalınca da 6-8 arasında yazarım.
Mehmet Yaşin: Yabancı romancılar 1 sayfa yazabildikleri zaman çok mutlu oluyorlar.
Ahmet Ümit: Gerilimde romanı doğru kurarsanız roman kendini yaratıyor. Karakterler beni sıkıştırıyorlar oturup yazmak zorunda kalıyorum.
Mehmet Yaşin: Peki, Ahmet ne zamandır mutfağa giriyorsun?
Ahmet Ümit: Canım sıkıldığı zaman, bir de sipariş olduğu zaman. Hane halkı rica eder, çiğ köfte, mercimek köftesi yaparım çok güzel.
Mehmet Yaşin: Yazmaktan yorulduğun zaman mı mutfağa giriyorsun?
Ahmet Ümit: Yazmayla ilgisi yok. Kebap yiyelim duygusu gelince mutfağa giriyorum.
Mehmet Yaşin: Seninle daha çok kebapçılarda buluşuyoruz sende kebap duygusu fazla.
Ahmet Ümit: Marquez’in bir lafı var; “Eğer ailenizde size hikâyeler anlatan, dedeler, nineler yoksa yazar olmak zordur.” Benim ailemde çok vardı. Yemekte bunlardan bir tanesi, bir roman yazacağım sen de romanın kahramanlarından biri olursun.
Mehmet Yaşin: Bir romanın konusunu nasıl planlıyorsun?
Ahmet Ümit: Önceleri yazarken (22 yaşımda yazmaya başladım) o zaman bir rüzgâr, açılan bir çiçek beni etkilerdi ve yazardım. Fakat şimdi konuları kendim seçiyorum. Mesela “çocuk tacizi” bir konu olabilir. “İstanbul” olabilir ve o konu üzerinde çalışmaya başlıyorum. Konuya hakim oluyorum ve o şekilde yazmaya başlıyorum. Gidip oraların yemeğini yiyorum. Mesela Bergama’ya gidip çınar ağacının oradaki esnaf lokantasın gidiyorum mesela bunlar da var. Ben mutluluk duyarak yazıyorum. Yazmak benim için işkence verici bir eylem değil her aşamasında mutluluk duyarım.
Mehmet Yaşin: Nevzat sana kızıyor mu peki?
Ahmet Ümit: Kızıyor, çok kızıyor kavga ediyoruz. Çok sinir oluyor bana. Bir gün üçümüz Balat’ta buluşalım. Nevzat, sen, ben. Senin romanda onu baş kahraman yapmak istiyorum. Senin arkadaşın olabilir mesela o.
Mehmet Yaşin: Belki de askerlik arkadaşımdır. Belki de Kasımpaşa’da hamsi yemişizdir beraber.
Ahmet Ümit: Belki de!
Mehmet Yaşin: Yeni kitap aşağı yukarı ne zaman çıkar?
Ahmet Ümit: Yeni kitap Bergama, Antik Yunan dönemi anlatan ve Berlin’deki Türk göçmenlerin üzerinden anlatan bir gizem hikayesi. Şubat ayında bir terslik olmazsa çıkacak.
Mehmet Yaşin: Şu kebabın tarifini ver bakalım bize.
Ahmet Ümit: Önce yumuşak etinizi kuş başı yapın. Sarımsak, biber salçası, yoğurt karıştırın ve yoğurun. 2- ya da 3 gün buz dolabında bekletin. Zamanı gelince mangalımızı yakacağız. Bol maydanoz, taze soğan, sarımsak biraz tuz, limon ve sumak dökeceğiz. Tabii lavaşı alıp mangalı yakacağız. Eti ve domatesleri şişlere geçirin. Önce domatesleri pişirin, kabuklarını soyun ardından kebap pişecek. Üzerine maydanoz da ekleyin. Afiyet olsun.
Başak Okşak