Kış uykusundan uyanma vakti

by efe

Tibet tıbbında mevsimlerin hastalıkların nedenleri ve patolojileri ile ilişkili olduğuna inanılır ve önlenmesinde güçlü bir araç olarak kabul edilir. Mevsimlerin ruhsal durum, enerji düzeyi, uyku süresi, iştah, yemek seçimlerini etkileme derecesi her insanda farklılık gösterebilir. Peki sizin mevsiminiz hangisi?

Yaşam gibi mevsimler de keşfedilmeyi bekleyen fenomenlerdir. Mevsimler değiştikçe enerjimizde, uyku düzenimizde ve ruhsal enerjimizde değişiklikler olur. Güneşin parladığı uzun yaz günlerindeki neşemiz ve enerjimiz, kışın termometredeki düşüş ile birlikte düşmeye başlar. Bu nedenle, kısalan ve soğuyan kış günlerinde depresif belirtiler göstermeye daha yatkın hale geliriz. Adeta kış uykusuna yatarız. Pandemi yüzünden uzun süre evlerimize kapandığımız bu yıl kış uykumuz da daha derin oldu. Ama artık bahar geliyor, doğa uyanıyor. Bizim de uyanma vaktimiz geldi…

Doğayla birlikte ruhumuz da uyanır

Güneş ışığı, uyku hormonu olarak da adlandırılan melatonin üretimini durdurur, yani bizi uyandırır. Melatonin, biyolojik saatimizi ayarlamaktan sorumludur. Diğer bir ifadeyle beynimiz vücut saatimizi gün ışığına göre ayarlar. Güneş ışığı azaldığında da vücut saatimiz yavaşlar ve depresyon belirtilerinin ortaya çıkması kolaylaşır. Gün ışığının bir başka etkisi de bir antidepresanın yaptığı gibi ‘mutluluk hormonu’ olarak da bilinen, mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren, eksikliği depresif, yorgun ve sıkkın bir ruh haline yol açan ‘serotonin’ hormonunun salgılanmasını artırır. Beynimiz ruh halimizi düzenlemek için serotonini kullanır. İşte bu yüzden ilkbahar farklıdır diğer mevsimlerden… Soğuk, karanlık ve kasvetli kış günlerini uğurlar, sıcak, canlı ve renkli yaza hoş geldin der… Sadece soğuk günlerin bitişinin, sıcak günlerin başlangıcının habercisi olmaktan fazlasıdır, diriliştir, uyanıştır bahar… Ağaçlar filizlenir, çimenler yeşerir, çiçekler rengârenk açar, gökyüzü masmavi olur. Ilık rüzgârlar kıştan kalanları alıp uzaklara götürürken, yaza ait renkleri, kokuları, tatları getirir. Bahar yalnızca doğayı canlandırmakla kalmaz, ruhumuzu da canlandırır, yeniler ve adeta uzun kış günlerinde yattığımız derin uykudan uyandırır. Baharın gelişiyle dört duvar arasına hapsettiğimiz yaşamlarımız özgürlüğüne kavuşur. Kendimizi kırlarda, bayırlarda, parklarda, bahçelerde uzun kış günlerinde mahrum kaldığımız güneşle hasret giderirken buluruz. Çünkü yaşamın sürekliliğinin sağlanmasında olmazsa olmaz şart olan güneş ışığı, karanlık kış günlerinin karamsarlığıyla bitip tükenmeye yüz tutmuş yaşam enerjisi depomuzu yeniden doldurur.

Mevsimlerin psikolojisi

Mevsimler doğanın ritmidir. Dünyadaki tüm canlılar bu ritme göre sürdürürler yaşamlarını… ‘İlkbahar’ hayatın başlangıcıdır, umut verir, güç katar. ‘Yaz’ yaşam enerjisidir, mutlu eder, heyecanlandırır. ‘Sonbahar’ bir son gibidir, hüzünlendirir. ‘Kış’ derin bir uykudur, yeni bir başlangıca hazırlar. Mevsimler insan hayatının doğadaki yansıması gibidir. İlkbahar çocukluk, yaz ergenlik, sonbahar yetişkinlik ve kış yaşlılığa benzer. Mevsimler ile insanın yaşam dönemleri arasındaki bu ilişki sadece bir benzetmeden ibaret değildir. İnsanlar hem fiziksel hem de ruhsal olarak etkilenir mevsimlerden. Tibet tıbbında da mevsimlerin hastalıkların nedenleri ve patolojileri ile ilişkili olduğuna inanılır ve hastalıkların önlenmesinde güçlü bir araç olarak kabul edilir. Mevsimsel değişiklikler, herkeste farklı etkilere neden olabilir. Ruhsal durum, enerji düzeyi, uyku süresi, iştah, yemek seçimi, sosyal faaliyetleri etkileme derecesi her insanda farklılık gösterebilir. Peki sizin mevsiminiz hangisi?

İlkbahar

Yeniden canlanan doğa ile içimiz kıpır kıpır olur. İlkbahar aşk mevsimidir, içimizdeki âşık olma isteğine engel olamayız. İlkbahar psikolojisi içinde heyecan, sevgi, güven, sevinç, şükran, takdir hissederiz. Kış uykusundan uyanmanın ardından içimizde birikmiş olan enerji ve heyecanla hayatımıza yeni bir şeyler katmak isteriz; yeni beceriler, hobiler ya da kişiler… Kendimize yeni hedefler koyarız, yeni amaçlar belirleriz. Hem psikolojik hem fiziksel olarak hızla yaza hazırlanırız, kitaplar okur, müzikler dinleriz; zayıflamak ya da forma girmek için diyet ve spor yaparız.

Yaz

Seyahatler, tatiller, daha fazla boş zaman, daha eğlenceli aktiviteler ile doludur. Bütün sorunları, dertleri, tasaları rafa kaldırarak erteleriz ve tüm yılın yorgunluğunu atmaya çalışırız. Güneşin enerjisi ruhumuza da geçer ve hayat dolu, neşeli, mutlu hissederiz. Yaz psikolojisi içinde daha iyimser düşünürüz, daha hoşgörülü oluruz, daha fazla risk alırız, daha yaratıcı düşünürüz. Yaz bize heyecan, tutku, cesaret, güven ve sevinç verir.

Sonbahar

Yazın güzel günlerine vedadır, kışın soğuk ve çetin günlerinin habercisidir. Birden enerjimizin çekildiğini hissederiz ve sonbahar psikolojisi içinde karamsarlık, mutsuzluk, huzursuzluk, öfke, bunaltı, hüsran, stres, hayal kırıklığı, tedirginlik ve üzüntü hissederiz, biraz da alıngan ve kırılgan oluruz. Tatiller, eğlenceler ve keyifli günler geride kalmıştır. Yaşamın tüm gerçekliği sonbaharın serin rüzgârlarıyla titretir bizi. Sorumluluklarımız, yapmamız gereken işler, çözmemiz gereken sorunlar sonbahar yağmurları gibi ıslatır, ürpertir içimizi…

Kış

Doğa derin bir uykuya dalar soğuk kış günlerinde… Ve zamanla her duyguya alışan bizler sonbahar psikolojisiyle hissettiğimiz duyguların çoğunu kanıksamış, kabullenmiş olarak kışı pek yadırgamayız. Kış psikolojisi içinde zaman zaman kederli ve karamsar olsak da daha durağan, daha sakin, daha dingin oluruz. Gelecek olan ilkbahar için gün saymaya, yazla ilgili hayaller kurmaya başlarız.

Sağlıklı ruh, sağlıklı vücutta bulunur

Ruhsal olarak sağlıklı olmak için önce fiziksel olarak sağlıklı olmak gerekir. Bunun için de öncelikle doğru beslenmek, spor yapmak, zararlı alışkanlıklardan uzak durmak gibi fiziksel sağlığımızı koruyacak yaşam biçimini benimseyerek bedenimizi sağlıklı tutmamız gerekir. Çünkü zihnin ve ruhun sağlıklı olabilmesi için ilk şart bedenin sağlıklı olmasıdır. Sonra da zihinsel ve ruhsal sağlığınızı iyileştirmek için yaşamınızda aktif bir rol almak üzere davranışlarınızı, tutumlarınızı ve alışkanlıklarınızı değiştirmeniz gerekir. Tüm bunları yapabilmek için ilk değişikliği beslenme biçimimizde yapmamız gerekir. Beslenmek öncelikle fizyolojik bir ihtiyaç olsa da yemek yemenin psikolojik boyutu da oldukça önemlidir; çünkü tükettiğimiz gıdaların beynimizin kimyasal yapısında meydana getirdiği değişiklikler ruh halimizi etkiler. Beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmeye başlamak için en iyi zaman tüm doğanın yenilenmeye başladığı bahar aylarıdır. Çünkü yaşamın sürekliliğinin sağlanmasında olmazsa olmaz şart olan güneş ışığı, karanlık kış günlerinin karamsarlığıyla bitip tükenmeye yüz tutmuş yaşam enerjisi depomuzu yeniden doldurur. Baharla üzerimizdeki tembelliğin ağır yükünden kurtularak hafifler, tazeleniriz. Bu tazelenme ve hafifleme en başta da yiyip içtiklerimiz olmak üzere hayatımızın her alanına yansır.

Yediklerimizle ruhumuzu da besleriz

Baharla birlikte yediklerimize de dikkat etmeye başlarız; çünkü kışın kalın giysiler altında gizleyebildiğimiz kilolarımızdan kurtulma telaşına düşeriz. Doğru beslenme, kilo kontrolü kadar ruh halimizin kontrolünde de önemlidir. Yapılan araştırmalar yediklerimizle ruh halimiz arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermektedir. Örneğin, işlenmiş karbonhidrat ve şeker içeren gıdalar, hızlı bir şekilde kan dolaşımına emilir, vücuttaki insülin üretimi artar, bu da yorgunluk, bitkinlik, halsizlik ve duygu durumunda dalgalanmalara neden olur. Daha da kötüsü, beyaz şeker, beyaz un ve yüksek fruktozlu mısır şurubundan elde edilen rafine karbonhidratlar ve şekerler beyin sağlığı için gerekli nörotransmiter salınımını engelleyerek bilişsel performansın düşmesine yol açar. Bu yiyeceklerin sağlıklı ve doğal alternatifleri olan kepekli tahıllar, bakliyatlar, meyve ve sebzelerdeki şeker daha yavaş emildiği için insülinin normal düzeyde kalması ve bu besinlerin tiramini (B1), folat, çinko gibi duygudurum kontrolü ile ilişkili vitamin ve mineraller içermeleri nedeniyle ruhsal dalgalanmalara yol açmaz. Ruh sağlığı ile doğrudan ilişkisi olan ve mutluluk hormonları olarak da adlandırılan nörotransmiterler olan serotonin, dopamin ve endorfin eksikliği ya da yetersizliği mutsuzluk, halsizlik, uykusuzluk gibi depresif belirtilere yol açar. Mutluluk hormonlarının üretilebilmesi için başta triptofan olmak üzere, D vitamini, B vitaminleri, folik asit, feniletilamin, omega 3, magnezyum ve çinko gibi vitamin, mineral ve aminoasitlere ihtiyaç vardır. Bu besin öğeleri bakımından zengin gıdaların tüketilmesi mutluluk hormonlarının üretiminin artmasını sağlar. Özellikle balık, bakliyat, yumurta, süt, yeşil yapraklı sebzeler, ceviz, muz, incir ve kakao mutlu ve dengeli bir ruh halini takviye eden gıdalardır.

Yemek &Psikoloji/ Dr. Cem keçe

Bunlar da hoşunuza gidebilir

Secured By miniOrange