Dikenli bela aslan balığı, siyanür ve morfinden binlerce kat zehirli balon balığı, uzun dikenli deniz kestanesi, sokkan, kılkuyruk mercan, Nil barbunu, lokum ve külah balıkları… İnsan müdahalesinden fazlaca nasibini alan denizlerimizin istilacı balıklarını biraz daha yakından tanıyalım…
Isınan dünya, eriyen buzullar, yanan ormanlar, azalan doğal kaynaklar ve yok olan canlı türlerine baktığımızda, eski bir Çin bedduası olan “Tuhaf zamanlarda yaşayasın”, bu dönemin insanoğluna edilmiş olsa gerek.
İnsanlık son 300 yılda, buharlı makinelerden siber otomasyon aşamalarına gelirken, kendi hayatını kolaylaştırdı, konforunu artırdı. Evren skalasında ihmal edilebilecek bir süre içerisinde meydana gelen bu ani değişime, insan gelişmiş beyni sayesinde bir nebze adapte olabildi. Ancak milyonlarca sene içerisinde bir dengeye oturan doğal yaşamdaki canlılar için durum epey farklı.
Dünya yüzeyinin yüzde 70’ini kaplayan ve birçok canlıya ev sahipliği yapan denizler de insan müdahalesinden nasibini fazlaca aldı ve almaya devam ediyor.
Kendi sularımıza gelirsek… Akdeniz, Cebelitarık Boğazı üzerinden doğal bir şekilde Atlas Okyanusu’na açılırken; 1869 yılında açılan Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz’in tropik sularına bağlanması Akdeniz’e yabancı tür girişinin kapısını araladı.
Kanalın yapılan ek çalışmalarla genişlik ve derinliğinin artması, yabancı türlerin geçişine ek kolaylık sağlamış oldu.
Küresel ısınmanın ana sonuçlarından deniz suyu ısınması da tropik ortama alışkın bu istilacı türlerin yeni bölgelerde kök salmasını kolaylaştırıyor. Tropik sularda besin kaynağı sınırlı. Kıyasıya rekabet ortamında gerek üreme kapasitesi gerekse savunma ve saldırı açılarından kendilerini fazlaca geliştirmiş bu canlılar, Akdeniz’e yayılmaya başladığında, bölgenin doğal canlılarına baskın geliyorlar.

Dikenli bela aslan balığı!
Lokal türlerin günümüzde en büyük düşmanı aslan balığı. Pasifik kökenli bu saldırgan balık, zehirli dikenleri sayesinde korku nedir bilmiyor.
Obur ve etkili bir avcı olan aslan balığı diğer balıkların yavruları ile besleniyor. Aslan balığını avlayacak köpek balıkları ve orfozların sayıları Akdeniz’de çok azaldığı için kontrolsüz bir şekilde yayılmaya devam ediyorlar.
Aslan balığının diğer istilacı türlerden en önemli farkı, 8-10 derece sıcaklığındaki sularda dahi yaşayabilmesi. Şu an Güney Ege’de olsa da global ısınmanın etkisini hesaba katarsak, yakın gelecekte Marmara ve hatta Karadeniz’de aslan balıklarını görmemiz şaşırtıcı olmayacak.
Aslan balığının zehirli dikenleri makasla kesilip fileto çıkartıldığında eti çok lezzetli. Akdeniz sularında doğal yetişen bu balığa talebin artması lokal türlerimize biraz nefes aldırabilir. Bugün, zaten az kalmış ve koruma altındaki orfozu yiyip aslan balığını yemezsek, yarın şikâyetçi olmaya da hakkımız yok.
Diğer istilacılar

Balon balığı siyanür ve morfinden binlerce kat zehirli ve Doğu Akdeniz’de artık oldukça sık rastlanıyor. Özellikle noktalı balon balığı çok saldırgan ve teneke içecek kutularını delecek keskinlikte dişlere sahip.

Balıkçılık sektörüne çok olumsuz etkileri olan balon balığının zehri nedeniyle karaya çıkartılması dahi yasak. Ancak geçtiğimiz aylarda fileto çıkartılan eti farklı balıklarmış gibi satılarak üzücü ölümlere sebep olmuştu. Aralık 2020’de yayınlanan tebliğ ile balon balıklarının sadece bir türünde (Lagocephalus sceleratus) geçerli olmak üzere, getirilen kuyruğu başına 5 TL teşvik ödenmesi karara bağlandı.Fakat, artık Akdeniz’in geneline yerleşmiş bu balığı, sadece ülkemizdeki bir uygulama ile azaltmak çok da mümkün gözükmüyor. Ayrıca, tüm balon balıkları zehirli olsa da, tek bir tür için uygulanıyor olması diğer bir soru işareti. Tebliğde , kuyruğu dışındaki kısmın denize atılması esas alınmış. Ancak, bu maddeye uyulmayarak kuyruk kesiminin kıyıda yapılmasının gerek insan gerekse kedi köpek gibi canlılar için çok ciddi risk getireceği ortada.

Sokar (sokkan) uzun süredir sularımızda olduğundan yerel bir tür zannedilir ancak maalesef o da istilacı. Otçul bir tür olan sokar, yıllar içerisinde Akdeniz’in doğal makroalg örtüsünü (yosunlar, deniz bitkileri vb.) tüketti.
Kızıldeniz kökenli, uzun dikenli deniz kestanesi kontrolsüz üreyen bir istilacı ve oldukça azalmış denizaltı bitki örtüsü için bir diğer ciddi tehlike konumunda.
Bu deniz kestanesi gibi, diğer istilacılar arasında sayabileceğimiz kılkuyruk mercan, Nil barbunu, lokum ve külah balıkları gibi türlere ticari talep oluşması açısından bazı öncü restoranların menülerinde yer vererek örnek olmaları sevindirici. Diğer çalışmalarının yanı sıra istilacı balık riskleri hakkında kamuoyunda farkındalık yaratan Akdeniz Koruma ve Deniz Temiz/TURMEPA dernekleri, çabalarıyla alkış ve desteği hak ediyorlar.

İstilacılar Karadeniz’de
İstilacı türlerin doğal eko-sisteme zararları sadece bugünle sınırlı değil. Artan gemi trafiği ile balast sularında ya da gemi gövdesine yapışma yoluyla birçok tür göçü yaşanıyor. 1980’li yıllarda Pasifik sularından Karadeniz’e bu şekilde göç ettiği düşünülen bir tür deniz salyangozu olan ‘rapana’yı , kulağımıza dayadığımızda, içinden uğultu gelen kabuğundan tanıyoruz. Karadeniz’i istila eden rapana kısa sürede dipte ne midye ne istiridye bıraktı. Hızla üremesi ve ihraç edilebilmesi ekonomik değer yarattı ancak uzun yıllar dibin taranarak rapana toplanması Karadeniz genelinde geri dönüşü zor zarara yol açtı.

Gavinne’nin ahı!

Buraya kadar insanın dolaylı etkisi sonucu olan istilaları ele aldık. Bir de insanın direkt istila görevi verdiği balıklar var!
Ülkemizin dördüncü büyük gölü Eğirdir’in bir zamanlar endemik balığı olan gavinne (kavinne, gavinna) hamsi ve gümüş gibi çok avlanabilen, bereketli ve lezzetli bir balıktı. Gavinne’nin bolluğu yerel halkın “Ative tutuve gavinne”, “Çifter çifter gavinne” deyişlerinde yer bulur.
Literatürde ‘Eğirdir yağ balığı’ (Pseudophoxinus handlirschi) olarak bilinen ve küçük bir sazan türü olan gavinne, gölde 1960’lara kadar yılda 800-1100 ton arası av vermekteydi. Ancak o dönemde gavinne’nin kıymeti bilinmez. “Ekonomik bir balık değildir” kararı alınır ve 1955 yılında göle etçil ve istilacı bir tür olan ‘sudak’ (tatlı su levreği, dişli) salınarak gavinne’nin yok oluş süreci başlamış olur.
Etçil bir balık olan sudak da göle yaramaz, önce gavinne’yi, ardından diğer balık türlerini bitirdikten sonra yamyamlığa başlar ve onun da verimi azalır. Bazı yıllar gölde balık avı yasaklanır. Galiba gavinne’nin ahı tutmuştur!
Bilindiği üzere kelebek etkisi, bir sistemde küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabileceğini söyler. Kaos teorisinin bir bölümü olan kelebek etkisi yaklaşımında, Londra’da bir kelebeğin kanat çırpması, Kuzey Amerika’da bir kasırganın oluşmasına neden olabilir. Küçük değişimlerin dahi öngörülemez sonuçları olabiliyorken, insanlığın büyük değişimlerinin, mega projelerin nelere sebep olabileceğini acı tecrübelerle öğreniyoruz.
Umarız bu tecrübelerden biraz olsun ders alıp sadece kendimizi değil, yerküreyi ve bizden başka canlıları da düşüneceğimiz günler yakındır.
Yazı Kürşat Tığ – instagram.com/denizvebalik