Yeni yönetmelikle beraber trans yağın endişe edilecek bir şey olmaktan çıktığını, tüm gıdalarda güvenli seviyeye çekildiğini söyleyen MÜMSAD Genel Koordinatörü ve Gıda Mühendisi Ebru Akdağ, “Daha düşük olmasını tercih edenler gıda etiketlerinde ‘Trans yağ yoktur’ logosunu arayabilir” diyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gıdalardaki trans yağ sınırlaması için hazırladığı yönetmelik, 31 Aralık 2020 itibarıyla yürürlüğe girdi. Artık Türkiye’de, hiçbir gıda ürününde trans yağ oranı tüm dünyada güvenli kabul edilen yüzde 2 oranını geçemeyecek. Dünya Sağlık Örgütü’nün kriterlerini başarıyla uygulayan ülkelerden Türkiye, ‘en iyi örnekler’ arasında gösteriliyor. Bu yasal düzenlemeyi en başından bu yana gönülden desteklediklerini söyleyen MÜMSAD (Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği) Genel Koordinatörü ve Gıda Mühendisi Ebru Akdağ’dan bu yeni dönemle ilgili bilgiler aldık.
Trans yağlar neden zararlı?
Trans yağ aslında insanlık tarihinin başından bu yana hayatımızda var olan bir yağ asidi çeşidi. Doğal ve endüstriyel olmak üzere temelde iki çeşit trans yağ var. Doğal trans yağlar, geviş getiren hayvanların midelerindeki bağırsak bakterileri tarafından üretiliyor. Dolayısıyla bu hayvanlardan elde edilen ürünlerde (sığır, koyun, keçi vb. hayvanlardan elde edilen et, süt ve süt ürünleri gibi) doğal trans yağ bulunuyor. Örneğin tereyağındaki trans yağ oranı yaklaşık yüzde 3 – 5 düzeylerinde. Endüstriyel trans yağlar ise yağların kısmen sertleştirilmesi için kullanılan, ülkemizde ise yıllar önce terk edilmiş olan ‘kısmi hidrojenasyon’ denilen bir işlem sırasında istenmeden ortaya çıkan bir yağ asidi. Yani trans yağlar üretilip, ürüne katılan bir yağ çeşidi değil.
Trans yağ önceleri herhangi bir yağ asidi olarak tanınıyordu, ta ki 1990’ların ortasında Harvard’lı bir bilim insanının trans yağların kardiyovasküler riski artırabileceğini ortaya koymasına kadar. Trans yağların kardiyovasküler risk yaratabileceğinin ortaya çıkmasıyla tüm dünyada trans yağların elimine edilmesi için çalışmalar başladı.
Türkiye’de trans yağ kullanımı hangi boyutlarda? AB ülkeleri ile kıyaslanınca nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?
Öncelikle trans yağ; elde edilen, üretilen veya ürüne katılan bir yağ çeşidi değil. Dolayısıyla trans yağ kullanımı diye bir şey söz konusu da olamaz.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2018’de başlattığı trans yağların elimine edilmesiyle ilgili küresel kampanyayla tüm ülkelere çağrıda bulunarak trans yağ seviyelerinin yüzde 2’ye indirilmesi için 2023 hedefi koymuştu. Bir süredir bu konudaki çalışmalarını sürdüren Tarım ve Orman Bakanlığı’mızın hazırladığı, tüm gıdalarda trans yağa yüzde 2 sınırı getiren yönetmelik 31 Aralık 2020 itibarıyla yürürlüğe girdi. Bu düzenlemeyi Avrupa Birliği’nden 3 ay önce gerçekleştirerek tüm AB ülkelerine öncü olduk. AB’de yasal düzenleme ise 2021 Nisan ayında yürürlüğe girecek.
Batı Avrupa ülkelerinin bir kısmının kendi düzenlemeleri olsa da Doğu Avrupa’daki birçok üründe hâlâ trans yağlara rastlamak mümkün. Dünya Sağlık Örgütü’nün son raporuna göre, örgütün 2023 hedefine uyan 58 ülke endüstriyel trans yağ kullanımına kısıtlama getirirken, 100’den fazla ülkenin gıda ürünlerindeki trans yağı azaltmak için hâlâ önlemler alması gerekiyor.
DSÖ’nün kriterlerini başarıyla uygulayan ülkelerden Türkiye, ‘en iyi örnekler’ arasında gösteriliyor. Aslında bu kadar kısa sürede tüm gıdalarda trans yağ sınırı uygulamasına geçilmesi, çok daha önceden imza atılmış bir başarı hikâyesine dayanıyor.
Siz MÜMSAD olarak konuyla ilgili ne gibi girişimlerde bulundunuz ve nasıl sonuçlar aldınız?
Trans yağların kardiyovasküler risk taşıyabileceğine dair ilk söylemler ortaya çıkması itibarıyla Türk margarin sektörü de harekete geçti. Yapılan bilimsel araştırmalar ve yatırımlar sonucunda ileri teknolojilere geçişle birlikte MÜMSAD liderliğinde margarinlerde trans yağ yüzde 1’in de altına çekildi. Bu, hiçbir yasal düzenleme ya da yaptırım yokken tamamen gönüllü bir uygulama olarak başladı. Ülkemizde MÜMSAD üyesi firmaların ürettiği margarinlerde trans yağ, 2007 yılından bu yana yok kabul edilen yüzde 1 seviyesinin de altında bulunuyor. Bu limit bilim dünyası tarafından ‘trans yağsız’ kabul ediliyor. Bugüne baktığımızda Türkiye bu gönüllü uygulamayla; ABD’den 11, Kanada’dan 13, AB’den 14 yıl ileride diyebiliriz. Dünya Sağlık Örgütü’nün koyduğu 2023 hedefini de 16 yıl önce yakalamış olmamız, hem sektör hem de ülkemiz açısından örneğine az rastlanır bir başarı.
Bu sorumlulukla yürüttüğümüz ‘Oto Kontrol Projesi’nde rastgele zamanlarda raflardan aldığımız margarinleri üniversite laboratuvarlarında analiz ettiriyoruz. Gerçekleştirdiğimiz bağımsız analiz sonuçları; 2007 yılından bu yana raflardaki margarinlerin trans yağ oranının yüzde 1’in, hatta güncel sonuçlara göre yüzde 0.5’in dahi altında olduğunu kanıtlıyor.
Yeni düzenleme ile neler değişecek? Denetimler nasıl sağlanacak?
Tarım ve Orman Bakanlığı’mız tarafından getirilen trans yağ düzenlemesi ile artık Türkiye’de, hiçbir gıda ürününde trans yağ oranı tüm dünyada güvenli kabul edilen yüzde 2 oranını geçemeyecek.
Bildiğiniz gibi bakanlığımız gıdaları rastgele örneklemeyle toplayarak yönetmeliklere uygunluğunu kontrol eder ve uygunsuzluk durumunda hem cezai yaptırımda bulunur hem de ilgili markaları ifşa eder. Geçtiğimiz yıl 1 milyonun üzerinde denetim ve kontrol yapıldı. Trans yağ konusunda yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle beraber bu konuyu da denetimler kapsamına alacaktır.
Tüketicilere bu konuda daha bilinçli olmaları adına neler önerirsiniz?
Aslında bu yönetmelikle beraber trans yağ endişe edilecek bir şey olmaktan çıkıyor; çünkü tüm gıdalarda güvenli seviyeye çekiliyor. Ancak daha da düşük olmasını tercih edenler gıda etiketlerinde “Trans yağ yoktur” logosunu arayabilir. Bu, trans yağ oranının yüzde 1’in de altında olduğunu işaret ediyor.
Bakanlığımızın 2008 yılında yayınladığı Etiketleme Tebliği kapsamında, trans yağ oranı yüzde 1’in altında olan ürünlerin etiketinde “Trans yağ yoktur” logosu ve ifadesi kullanılmasına izin veriliyor. MÜMSAD’a tescilli olan bu logonun kullanımıyla, o zamana kadar çoğu tüketicinin duymamış bile olduğu trans yağ konusunda da bir farkındalık yaratılması amaçlandı. Aradan geçen 13 yılın ardından tüketicilerde bu konuda çok daha büyük bir hassasiyet olmasında, logonun da rolü yüksek. Hem tüketicileri bilgilendirmek hem de üreticileri ürünlerindeki trans yağ seviyelerini yüzde 1’in altında tutmaya teşvik etmek açısından logonun kullanılmaya devam etmesi önem taşıyor.
—–
“Pandemi döneminde ambalajlı gıdaların önemi kanıtlandı”
Ebru Akdağ, gıda güvenliği için ambalajlı gıdaların önemini vurguluyor: “Güvenilir gıdanın adresi, marka bilinirliği olan ambalajlı gıdalardır. Yasal düzenlemelere uygun, kalite yönetim sistemleri kapsamında üretilmiş ve denetim mekanizmasının içerisinde olan ambalajlı gıdalar; raf ömrü süresince fiziksel, kimyasal ve biyolojik herhangi bir risk taşımayan güvenilir gıdalardır. Bu nedenle tüketiciler gıda seçiminde güvenilir satış yerlerini ve güvenilir firmaları tercih etmeli. Açıkta satılan, etiketsiz, ruhsatsız ürünlere kesinlikle rağbet etmemeli. Ambalajlı bir ürün de olsa içeriğinin, beslenme değerlerinin, üretim ve son kullanma tarihlerinin yazılı olup olmadığını kontrol etmeli. Etiketi ya da ambalajı tahrip olmuş ürünleri satın almamalı. Ambalajın kırılmamış, bozulmamış, bombeleşmemiş (şişkinleşmemiş) olmasına dikkat etmeli.
Pandemi döneminde artan hijyen ve sağlıklı beslenme bilinci, gıdaların temiz ve güvenilir koşullarda tüketicilere ulaşmasını sağlayan ambalajlı gıdaların önemini kanıtladı. Ambalajlı gıdalar, bizlere güvenilir ürün sunmanın yanı sıra gıdaların besin öğeleri miktarını, üretim ve son tüketim tarihini, alerjen içerip içermediği gibi bilgileri kontrol etmemize imkân tanıyor. Açıkta satılan ürünlerin aksine ambalajlı gıdaların etiketlerinde satın alma kararlarımızı etkileyecek hayati öneme sahip bilgiler var. Buna bir örnek olarak ‘Trans yağ yoktur’ logosunu verebiliriz. Bu nedenle açıkta satılan ürünler yerine ambalajlı ve etiket ürünleri tercih edilmeli.”