Seçim sonrası finansal risklere dikkat!

by efe

Türkiye, iş dünyası da dahil tamamen seçime kilitlendi. Seçimleri hangi ittifakın kazanacağından bağımsız olarak ekonomide iki yol var: Ortodoks politikaya kademeli dönüş veya mevcut düşük faiz- yüksek enflasyon politikasına devam etmek.

Bunlardan ikincisi maalesef şirketler açısından sürdürülebilir değil. Pek çok şirket mevcut politika nedeniyle finansa erişimde zorlanıyor. Hem faizler kağıt üzerinde olduğundan çok daha yüksek, hem de vadeler düşük.

Bankalar, kendilerince geliştirdikleri farklı yöntemler ile krediyi maliyetli hale getiriyor. Sadece KOBİ’ler değil, pek çok büyük ölçekli firma açısından da sıkıntılı.

Finansa erişim neden önemli?

Birincisi, Türk şirketleri uzun senelerdir büyümelerini, faaliyetlerini borçla finanse ediyor. Pek çok sektörde finansal kaldıraç oranlarının %65 hatta %70’lerin üzerine çıktığını söylemek mümkün.

%50’nin üzeri riski kabul edilir. Finansal riskin bir diğer göstergesi olan toplam borçlar/ özsermaye rasyoları da ideal olan 1,5 değerinin çok üzerinde. Bu rasyonun 2’nin üzerinde olması riskin arttığının bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

Şirketlerimiz bugüne kadar olumlu dış makro ekonomik konjonktür ve siyasi istikrarın getirdiği öngörülebilirlik sayesinde borçlanarak büyümenin keyfini sürmüşlerdi.

Ancak son iki senedir değişen dış makro koşullar, sıkılaşan likidite ve içeride de uygulanan politikalar nedeniyle finansa avantajlı koşullarla erişim sağlayamaz oldular. 2022 mali tablolarına da yansıyan bu durum, artan finansman giderleri nedeniyle, net karları bir hayli azalttı. 2023’te borçlanma işi daha da zorlaştı.

Geldiğimiz noktada, şirketler bütçelerini oluştururken, bu riski de hesaplamak durumunda kaldılar. Ancak politikada değişiklik olmaması halinde, pek çok firmanın büyümesinde yavaşlama, hatta reel olarak küçülme ihtimali de var.

2022 yüksek enflasyonist büyüme ve güçlü talep nedeniyle ile bu reel büyüme artışındaki hız kesişin fark edilmediği bir sene oldu. 2023’te artık enflasyonun ortaya çıkardığı illüzyon fark ediliyor.

Likidite riski artıyor

Şirketler açısından diğer konu ise büyümenin ve talebin hız kesmesi halinde ortaya çıkacak nakit sıkıntısı. Planlarını özellikle reel büyüme üzerine yapan şirketlerde, seçim sonrası mevcut ekonomi politikası ile devam edilmesi halinde, bu büyümenin hız kesmesi ya da reel küçülmeye dönmesi beklenebilir.

Çünkü tüketici talebi iki sene içinde belirli bir olgunluğa erişti. Ayrıca ücretler artsa da alım gücü aynı hızda artmıyor. Tüketiciler, daha önce tasarruflarımı ne şekilde değerlendireyim diye düşünürken bugün tasarruflarından yemeye başladılar.

Tüketim iştahının aynı kalmayacağını düşünüyorum. Bu halde, şirketlerin ciroları ve nakit akışları bundan etkilenecektir. Son olarak şirketlerde, özellikle tedarik süreçleri ile satış süreçleri arasındaki vadelerde de uyumsuzluk söz konusu.

Alırken nakit, satarken vadeli satışlar bir vade uyumsuzluğu ve sonucunda da nakit riski ortaya çıkartıyor. Agresif büyüme dönemlerine finansa erişim kolayken bu vade farklı borçlanma ile yönetilebiliyordu, ancak şu dönemde bu mümkün değil. Şirketler açısından en büyük risklerden bir tanesi de bu olacak.

Ayrıca tedarikçi ya da müşterilerin mali darboğaza girmeleri de işlerin sürdürülebilirliği açısından risk teşkil ediyor. Buna bir de EYT sürecinin getirdiği mali yükleri eklerseniz tablo daha vahim hale geliyor.

Sonuç olarak, şirketlerin 2023’ü reel büyüme ve makul karlılık ile kapatmaları için iki koşul öngörüyorum: 1- Yurt dışında enflasyonda düşüş ve sıkı para politikalarının tersine dönmeye başlaması, yani makro konjonktürde iyileşme, 2- seçim sonrası hızlı bir yapısal reform programı ile birlikte ortodoks politikaya kademeli dönüş.

Yazı: Dr. Bertan KAYA/Dünya

Bunlar da hoşunuza gidebilir

Leave a Comment

Secured By miniOrange