Köpek balıklarının insan canına kast etmiş, kana susamış canavarlar değil, aksine insanoğlunun gözü doymaz bir şekilde doğayı ve eko-sistemi yok ediş sürecinde hayatta kalmaya çalışan zavallı canlılardan biri olduğunu fark edebilecek miyiz acaba?
Köpek balıkları 1000’i aşkın türüyle, kıkırdaklıbalıklar (Chondrichthyes) sınıfının ‘Elasmobranchii’ alt sınıfını oluşturan iki üst takımdan biri olan ‘Selachimorpha’ içinde sınıflanan canlı türlerinin ortak adıdır. 400 milyon yıl öncesine dayanan fosil kayıtları, köpek balıklarının dinozorlar dahil birçok canlı türünden daha önce var olduğunu gösteriyor.
Balıkların tamamını, biri kemikli, diğeri kıkırdaklı balıklar olarak iki büyük gruba ayırabiliriz. Kemikli balıklar günümüzde yaşayan balıkların çoğunluğunu oluşturuyor. Bunlara örnek somon, levrek, dil balığı, ton balığı, lüfer gibi balıkları verebiliriz. Kıkırdaklı balıklar sınıfında ise köpek balığı, vatoz ve keler yer alıyor. Biz hepsine balık der geçeriz ancak kemikli balıklarla kıkırdaklı balıklar arasındaki farklar memelilerle kuşlar arasındaki farklar kadar belirgin. Evrimsel skalada, ton balığının köpek balığına kıyasla biz insanoğluna daha yakın akraba olması, köpek balıklarının ait olduğu takımın ne derece eski ve kendine özgü olduğunun bir göstergesi.
1500 metre derinde ortalama 300 yıl yaşayan Grönland köpek balığından Marmara Denizi’nde sıkça rastlanan camgöze kadar çok sayıda farklı türüyle hemen hemen dünyanın tüm deniz ve okyanuslarında yaşarlar. Bazı tatlı su kaynaklarında da kendilerini temsil eden üyeleri vardır. Genellikle besin zincirinin tepesinde, eko-sistemin önemli bir parçasını oluştururlar.
İNSAN KATİLİ ‘JAWS’
Şüphesiz köpek balıklarının en şöhret sahibi ferdi, büyük beyaz köpek balığı. Bilimsel adı ‘Carcharodon Carcharias’ olan bu muhteşem avcı, kendisi için pek de hayırlı olmayan şöhretini 1975’te Peter Benchley’in romanından uyarlanan ‘Jaws’ filmine borçlu. Filmde sahil kasabasını mesken tutan bir büyük beyaz köpek balığı bol bol insan yer, tuzakları bir balıktan beklenmeyecek kurnazlıkta bertaraf ederek tüm kasabayla tek başına mücadele eder. İnsanın çok diplerdeki korku merkezlerinden birini ustaca uyaran film büyük ilgi uyandırır, Oscar ödülleri alır ve serinin devamı da gelir. Ancak bu filmlerde yaratılan psikopat, intikam peşinde koşan, insan avcısı imajı sadece büyük beyaz değil, tüm köpek balıkları hakkında olumsuz ve kötü sonuçları olan bir algının kapısını aralar.
Filmin ardından, aslında tek derdi beslenmek ve üremek olan bir balığı düşman belleyen insan, seri biçimde köpek balığı avlayarak gücünü ispata girişti ve kısa sürede Amerika’nın doğu sahillerinde ‘kaplan’, ‘çekiçbaş’ ve ‘büyük beyaz’ türlerinde yarıya yakın azalma olduğu kaydedildi.
‘Jaws’ romanının yazarı Peter Benchley de yıllar sonra yarattığı bu haksız imajın olumsuz etkilerini görerek, bu kitabı yazmış olmaktan pişmanlık duyduğunu ifade etti ve bir okyanus çevre aktivisti olarak faaliyetlerde bulunarak vicdanını bir nebze olsun rahatlatmaya çalıştı. Guardian’a verdiği röportajda “400 milyon yılın çemberinden gelen bir canlının, tek bir jenerasyon tarafından katledilmesine izin vermemeliyiz” diyerek köpek balıklarının hakkını teslim etti.
Büyük beyazın en sevdiği av foklardır. Foklara ek olarak ton balıkları (orkinos), bazı balinalar, kılıç balığı, deniz kaplumbağaları, diğer köpek balığı türleri de menülerinde yer alır. Avına alttan yaklaşarak aniden saldırır. Balık sürülerinin arkasında gizlenerek avına yaklaşmak taktikleri arasındadır.
Anne karnındaki yavrular annelerinin bulamaç kıvamındaki yumurtaları ile beslenir. Bu besleyici yumurta çorbası sayesinde doğumda 1,2-1,5 metre boyundadırlar. 15 yaşına geldiklerinde ise boyları 5 metreyi bulmuştur. Maksimum 30 yıl kadar yaşayan büyük beyazlar bu yaşlarda 7 metre uzunluğunda ve 2,5-3 ton ağırlığını bulabilir. Erkekleri 8-9, dişileri 12-15 yılda yavru verecek olgunluğa erişir.
Üçgen ve çok keskin dişlere sahiptir. Bir sebeple kaybettiği dişin yerine yenisi çıkar.
BİZİM SULARDA BÜYÜK BEYAZ
Büyük beyaz köpek balığı deyince hep Amerika, Avustralya akla gelir de Akdeniz ve Marmara’ya uğrayabileceği pek düşünülmez. Erken cumhuriyet döneminde, o zaman ‘canavar’, ‘harharyas’ ya da ‘yeleli’ diye tabir edilen büyük beyazların Marmara’da balıkçıların ağlarına takıldığı haberlerinin yapıldığını görüyoruz. Bu, mutlaka ilk ziyareti değil, çok uzun yıllardır devam eden bir göç hattının tekrarlanmasıydı.
Akdeniz’de rastlanan büyük beyazların genetik olarak Avustralya büyük beyazları ile çok benzerlik taşıdığı ortaya çıkarıldı.
Edremit Körfezi’nde yakalanan yavrular ve balıkçıların eskiden bugüne anlatıları, büyük beyaz köpek balıklarının üreme noktalarından birinin de Edremit Körfezi olduğunu gösteriyor.
Serin suları seven büyük beyaz, Kuzey Ege üzerinden o zaman denizlerimizde çok bol bulunan orkinos (ton) ve kılıç balıklarını takip ederek Marmara ve Boğaz’a sıkça giriyordu. Keza o vakitler Sarıyer’den Beykoz ve Tuzla’ya birçok bölgede çok sayıda fok yaşadığını da not etmek gerekir. Dolayısıyla Marmara Denizi ve Boğaz, büyük beyaz için oldukça cazip bir avlanma sahasıydı. 1881-1985 arasında İstanbul açıklarında 37 büyük beyaz köpek balığına rastlandığı kayıtlara geçmiş. 1985’ten sonra İstanbul çevresinde herhangi bir karşılaşma bulunmuyor.
Orkinos peşindeki balıkçıların oltasına takılan büyük beyazların, balıkçı kayıklarını saatlerce sürüklediğini, bunu gören diğer balıkçıların “Falanca Reis canavar gezdiriyor” diye şakalaştıkları söylenir. Ancak fiiliyatta durum her zaman böyle eğlenceli değil. Balıkçıların oltasındaki orkinoslara saldıran büyük beyazların zokayı yutmasıyla başlayan mücadelede bazı büyük beyazlar kıyıda ganimet diye gezdirilirken, bazıları can havliyle oltacıların kayıklarına bile saldırıyormuş.
Değerli deniz biyoloğu ve araştırmacı Hakan Kabasakal, ‘Büyük Beyaz Bilmece’ kitabında, büyük beyaz köpek balığının okyanuslardaki ve denizlerimizdeki hayatını geniş kapsamda ele alıyor. Bu kitapta eski bir orkinos avcısı büyük beyaz ile orkinos farkını şöyle anlatıyor: “Oltadaki balık orkinos ise seninle oynar, bir çeker bir bırakır, aldatmayı dener. Canavarsa sadece çeker, oyun moyun yapmaz, kayığı çeker de çeker.”
1916’da Suadiye’deki bir dalyana 7 metre uzunluğunda bir büyük beyaz girer. 1910 yılında İstanbul Balıkhanesi Merkez Müdürlüğü, daha sonra Balık İşleri Başmüfettişliği (1917) ve Balıkçılık Başkontrolörlük görevlerini yapan ve konusunda en kapsamlı kaynakların başında gelen ‘Türkiye’de Balık ve Balıkçılık’ kitabının yazarı Karekin Deveciyan, 1945 tarihli Balıkçı dergisinde bu hadiseyi şöyle anlatır: “Büyükçe bir mavnaya binen dalyan reisi ve tayfalar, ağa iyice dolanmış, kımıldamadan duran köpek balığına yaklaşırlar. Fakat belki bir yolunu bulup dolandığı ağlardan kurtulur korkusuyla, köpek balığının kuyruk yüzgecine ilmikle geçirdikleri halatı sağlam bir kazığa bağlamayı da ihmal etmezler. Reis bu devasa balığın kafasına ilkin tüfekle bir kurşun sıkar. Büyük beyaz can havliyle öyle bir silkinir ki kuyruğuna düğümlenen halatı bir çırpıda koparır. Köpek balığını öldürmek için reisin canavarın kafasına iki kurşun daha sıkması gerekmiştir.”
Deveciyan at arabasıyla balık pazarına götürülen büyük beyazın sadece kafasının 200 kilogram geldiğini not düşmüş.
1937 tarihli ‘Boğaziçi Balıkları’ kitabının yazarı Sadullah Ayaşlı ise karnı yarılan bir büyük beyazın midesinden her biri 200 kilogram ağırlığında iki orkinos ve 300 kg’lık bir yunus çıktığından bahseder.
Ülkemizde 100 yıl içinde kayda geçen 18 köpek balığı saldırısı var. Bunlardan en bilinen ve talihsizlerinden biri 1967 yılında Tuzla’da Dr. Güngör Güven’in başına gelen olsa gerek. Zıpkınla balık avlayan Güven muhtemelen bir büyük beyaz köpek balığının saldırısına uğradıktan sonra sadece eli ve parçalanmış dalış kıyafetleri bulunur. O tarihlerde büyük beyaz köpek balıklarının Tuzla sahilinde sıkça görüldüğü biliniyor. Bu olaya ilişkin diğer bir yaklaşım da Dr. Güngör Güven’in bölgede dinamitle avcılık yaparken istenmeyen bir patlama ile öldüğü yönünde. Ancak mevcut bulgular büyük beyaz ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Normal şartlarda insan büyük beyaz köpek balıklarının direkt hedefi değildir ancak dipte zıpkınla vurulmuş bir balık ve kan kokusu insanı da hedef haline getirmiş olabilir.
Köpek balığı ailesinin en ihtişamlı ferdi büyük beyazın denizlerimizdeki macerası artık Marmara değilse de büyük ihtimal Ege’de devam ediyor. Tabii denizlerimizde yaşayan camgöz, pamuk balığı, dikburunlu köpek balıkları, büyük beyaz, sapan balığı, kedi balığı, sivri camgöz, çekiçbaşlı köpek balığı, kum köpek balıkları, küt burunlu köpek balığı, çivili köpek balığı, siyah köpek balığı gibi türleri de unutmamakta fayda var.
Köpek balıkları tüm dünyada eko-sistemin önemli bir parçası olsa da insan tarafından acımasızca yok ediliyorlar. Yılda 100 milyon köpek balığının avlandığı tahmin ediliyor. Bu rakamın büyük bir çoğunluğu yüzgecinden yapılan çorba için avlanan köpek balıkları. Asya mutfağında özel bir yeri olan ve bir porsiyonu 100 dolar civarında satılan bu çorba için her gün binlerce köpek balığının yüzgeci kesildikten sonra denize geri bırakılarak acılı ve uzun süren bir ölüme terk edilmeleri, bu kadim deniz canlıları için büyük bir dram.
Köpek balıklarının kıyıya yaklaştığı yerlerde insanlara saldırıların olduğu da bir gerçek ancak bu saldırılar yılda dünya genelinde 5-8 arasında seyrediyor. Sörf bordlarının köpek balıklarına fokları andırarak saldırıyı tetiklediği düşünülüyor. Ancak bu riskli bölgelerin tespiti ve insanın yüzeceği ya da sörf yapacağı sınırların belirlenmesiyle bu istenmeyen karşılaşmalar minimuma indirilebilir. Biz bu dünyada var olmayı kendimize hak görüyorsak, 400 milyon yıllık bir geçmişe sahip köpek balıkları da bunu fazlasıyla hak ediyor olsa gerek. Köpek balıklarının insan canına kast etmiş, kana susamış canavarlar değil, aksine insanoğlunun gözü doymaz bir şekilde doğayı ve eko-sistemi yok ediş sürecinde hayatta kalmaya çalışan zavallı canlılardan biri olduğunu fark edebilecek miyiz acaba?
Yazı Kürşat Tığ
instagram.com/denizvebalik