Türk kahvesinin dünyaya tanıtımında önemli rol üstlenen Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı kahve konusunda daha gidecek çok yolumuz olduğunu söylüyor. Röportaj: Ferit Özkaşıkçı
İstanbul Coffee Festival’e katılım amacınız neydi? Festival beklentilerinizi karşıladı mı?
Biz Kahve Festivali’ni ilk duyduğumuz zamandan beri heyecanla destekliyoruz. Çünkü dünyada tüm ülkelerde kahve festivalleri hızla büyüyor. Biz aynı zamanda Londra Kahve Festivali’nin de katılımcıları arasında yer alıyoruz. Ayrıca diğer uluslararası kahve festivallerini de takip ediyoruz. En son Çin’i, New Jersey’i, Berlin’i ziyaret ettik. İstanbul’un bu şekilde uluslararası bir çapta kahve festivali kazanmış olmasından dolayı tüm DSM ekibini ayrıca yürekten kutlarım. ‘İstanbul Coffee Festival’in beşinci yılında katılımcıların çeşitliliği ve ziyaretçi profili hakkında ne düşünüyorsunuz? Festival her geçen gün gelişerek devam ediyor. İlk Karaköy’de başlamıştı, daha sonra Haydarpaşa Tren Garı’nda yapıldı ve sonrasında da Maçka Küçükçiftlik Park’ta devam etti. Güzel bir mekân ve gençlere de yakışıyor. Festival beşinci yılında 116 katılımcı ile kapılarını açtı ve 40 binin üzeri ziyaretçi aldı. Ziyaretçi profili festivali bence dinamik tutuyor ve DSM Grubu da düzenli ve organize şekilde çok iyi bir iş çıkarıyor. 30 yıllık ticari hayatımda gördüğüm en disiplinli organizasyonlardan bir tanesi desem yanlış olmaz.
Son yıllarda ülkeye gelen büyük kahve zincirlerinin yanı sıra küçük semt kafeleri de yaygınlaşmaya başladı. Bu çeşitlilik festivale yeteri kadar yansıdı mı?
Şöyle bir gerçek var; böyle festivallerde ufak işletmeleri görmek çok kolay olmuyor. Bu tip yerler genellikle tek veya iki ortaklı oluyor ve kendi dükkânlarında mı duracaklar yoksa festivale mi gelecekler kısmı zor olabiliyor. Kurumsal tarafı kuvvetli olmayan bir kahve dükkânının festivalde yer alması çok da kolay değil. Ama onları da nerede görüyoruz; ortak alanlarda, barista yarışmalarında, kahveyle ilgili çeşitli atraksiyonlarda hatta kahve eğitimlerinde… Onlar da gelip o şekilde katkı sağlıyorlar.
Türkiye’de kahve sektörü daha yolun başında mı, yoksa doyum noktasına gelindi mi? Açılan her 100 kafeden 60’ı iki yıl içerisinde ya kapanıyor ya da el değiştiriyor. Bu bağlamda siz sektörün içindeki köklü bir kurum olarak sektörü nasıl görüyorsunuz?
Hizmet sektörü çok zor; bu sektörde ayakta kalabilmek için işinin başında durmak şart. Dolayısıyla kurumsallaşma yoksa, işin başında da durulmuyorsa ayakta durmaları kolay olmuyor bu şirketlerin. Ama bence kahve sektörü kesinlikle daha yolun başında, doyum noktasında olamaz. Ama baktığınız zaman biz, kahvedeki yaklaşık 600 yıllık geçmişimizle yolun tabii ki en başında değiliz, ortalarda bir yerdeyiz.
Kahvenin çeşitliliği, servisi ve hizmeti konusunda daha gideceğimiz çok yol var. Artıları, eksileriyle festivali nasıl buldunuz?
İnsanlar cıvıl cıvıldı bir kere, güzel bir hafta sonuna denk gelmişti. Harika izlenimlerle ayrıldık festivalden ancak festival mekânı artık yeterli değil gibi.
Festivale ve sektöre ilişkin değinmek istediğiniz başka noktalar var mı?
Özellikle Türk kahvemizi dünyada daha çok istenir hale getirmemiz lazım, o yüzden Türk kahvesinin menüleri oluşturulmalı. İnsanlar Türk kahvesi istediklerinde, kendilerine hitap edecek sütlü, farklı tatlarda ve aromalarda, dondurmalı olarak sunabilmeliyiz. Buna ben çok önem veriyorum. Bir de biz Türkler dünyanın neresine gidersek gidelim Türk kahvesini istememiz lazım. Bulunduğumuz restoran veya kafelerde Türk kahvesinin servis edilmediğini bilmemize rağmen istemeliyiz. Niye? Çünkü oraları zorlayacağız, farkındalık yaratacağız ve Türk kahvesini menülerine aldıracağız.