Kurukahveci Mehmet Efendi

by Basak Oksak

Her yaştan milyonlarca müşterisi tarafından ‘bizden biri’ olarak kabul edilen marka; deneyimli, köklü, güvenilir, yenilikçi, lider, alçakgönüllü, samimi, sıcak ve sempatik sıfatlarıyla tanımlanıyor.

Türk kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adı. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilmesi ve ikramı… Kısacası, kendine özgü bir kimliği ve geleneği olan bir kahve.

Önceleri Arap Yarımadası’nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme tekniğiyle gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşuyor. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketiyor.

Güney ve Orta Amerika menşeli, Arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve titizlikle kavrulan Türk kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Küçük fincanlarla servis edilir. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir.

Diğer metotlara nazaran, Türk metodunda kahvenin kaynatılması özellikle tercih edilen bir yöntem. Elde edilen kaynama, çok hafif bir kaynamadır ve çoğunlukla ciddi bir ısı artışından ziyade ısınan su ile çok ince öğütülmüş kahvenin etkileşimidir.

Kahve tutkunları; ufak yudumlar halinde içilen dumanı üstünde bir fincan Türk kahvesini yoğun gövdesi, nefis lezzeti ve ağızdaki kalıcı aroması için tercih ederler.

1543 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirdi.

Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk kahvesi adını aldı.

İlk olarak 1554 yılında Tahtakale’de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanışır. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurur.

Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlanır. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.

Kısa sürede, gerek İstanbul’a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa’ya, oradan da tüm dünyaya yayıldı.

Kurukahveci Mehmet Efendi, 1871 yılında, ilk kez dolaplarda kavurup değirmende öğüttüğü kahveyi halkın tüketimine sunar.

Türk kahvesi, 19. yüzyıl sonlarına kadar çiğ çekirdek olarak satılıyor ve evlerdeki kahve tavalarında kavrulduktan, el değirmeninde çekildikten sonra pişirilip içiliyordu. Süleymaniye Medresesi’nde eğitim gördükten sonra, babasının baharat ve çiğ kahve satan dükkânında çalışmaya başlayan Mehmet Efendi, 1871 yılında işin başına geçti ve o zamana kadar çiğ çekirdek olarak sattıkları kahveyi, ‘kavrulmuş’, ‘öğütülmüş’ olarak İstanbullulara sundu. Böylece İstanbul Tahmis Sokağı’nda taze kavrulmuş, mis gibi kahvenin kokusu çevreye yayılırken; Mehmet Efendi bu yenilik ve sağladığı kolaylıkla kısa sürede tanınarak, ‘Kurukahveci Mehmet Efendi’ diye anılmaya başlandı.

1931 yılında vefat eden Mehmet Efendi’nin ardından oğulları Hasan Selahattin, Hulusi ve Ahmet Rıza Beyler baba mesleğini sürdürdüler. Aile, 1934 yılında ‘Kurukahveci’ soyadını alır. Mehmet Efendi’nin vefatından sonra ailenin en büyüğü Hasan Selahattin (1897–1944) yurtdışının önemini kavrayarak uluslararası etkinliklere katılmaya karar verir. Böylece Türk kahvesini yurtiçine olduğu kadar yurtdışına da pazarlayarak tanıtmaya başlar.

Hulusi Bey (1904–1934) dönemin gelişen teknolojisini göz ardı etmeyerek, toplu üretime geçer ve İstanbul Tahmis Sokağı’ndaki dükkânın yerine, dönemin ünlü mimarı Zühtü Başar’a günümüzde de kullanılmakta olan ‘art deco’ tarzında bir bina inşa ettirir. Ayrıca 1932 yılında, dönemin usta grafikeri İhap Hulusi Bey’e günümüzde de kullanılan bir amblem çizdirtir. Genç yaşta hayata veda eden Hulusi Bey’in ardından yönetimi, yurtdışında eğitim görmüş olan en küçük kardeş Ahmet Rıza Kurukahveci devralır. Ahmet Bey’in dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor olması, onu reklama ve firmayı çağdaşlaştırma yönünde adımlar atmaya yöneltir.

Bu dönemde kahve, parşömenli kâğıt paketlere konularak şehir içindeki bakkallara otomobil ile dağıtılmaya başlanır. Böylece Türkiye’de bir ilk daha gerçekleştirilmiş oldu. Ahmet Rıza Bey’in vefatından sonra, Mehmet Efendi’nin üçüncü ve dördüncü kuşaktan torunları markanın yönetimini devraldılar. Mehmet Efendi’nin kahve öğüttüğü dibeklerin bir asır sonra geliştirilmesiyle ortaya çıkan yeni kahve makineleri, Kurukahveci Mehmet Efendi’yi sürekli büyüyen ve milyonlarca kahveseveri Türk kahvesiyle buluşturan bir marka haline getirdi. Günümüzde 55’ten fazla ülkeye Türk kahvesi ihracatı yapan şirket; geleneksel üretimin modern teknolojiyle, tecrübenin ise inovasyon ve kaliteyle birleştiği, 145 yıllık başarı hikâyesini devam ettiriyor.

Kurukahveci Mehmet Efendi’nin başta Türk kahvesi olmak üzere, espresso ve filtre kahve çeşitleri özenle seçilen, yüksek kalitede Arabica türü çekirdeklerden üretiliyor. Çekirdeğin yöreye özgü aromasını ortaya çıkarmak için, özel tasarım kavurma makineleri kullanılıyor. Bu makinelerde yapılan işlem sırasında kahvenin kalitesi ve performansı en üst seviyeye çıkar. Böylece en ideal harman ve aroma profili oluşturulur. Geleneksel ustalık ve titizlikle, ileri teknoloji kullanılarak öğütülen ve paketlenen kahveler, özel ambalajları sayesinde aroma ve tazeliğini iki yıl boyunca koruyor.

Kurukahveci Mehmet Efendi markasının 135. yılı olan 2006’da tamamlanan, mimar Haydar Karabey’in projelendirdiği Dudullu’daki yeni yönetim binası, 70 yıl öncenin art deco anlayışına dayalı yapı kimliğiyle ilişki kurularak tasarlandı. Yönetim binasının bünyesinde yer alan üretim tesisi ise dünyanın en modern ilk 10 kahve tesisi arasında gösteriliyor.

1993’te, çağın gereklerine uygun yepyeni ambalaj malzemeleri ve ideal sunum, tüm zamanları kapsayan görsel kimlik yenileme çalışmasıyla pekiştirildi. İhap Hulusi’nin hazırladığı amblem, ulusal ve uluslararası tasarım dünyasının önde gelen ismi Bülent Erkmen tarafından, kurum ismiyle ilişkili yeni bir yapısal kurgu içine sokularak logolaştırıldı. Günümüzde reklam çalışmalarının yanı sıra tanıtım faaliyetleriyle de sesini duyuran Kurukahveci Mehmet Efendi, müzik ve sanat festivallerindeki sponsorluklarıyla da kültür hayatına destek vermeyi sürdürüyor.

Kurukahveci Mehmet Efendi markası tüketiciler için ‘kaliteli ve nefis Türk kahvesi’ni sembolize ediyor. “Tüm kahveseverleri ürettiği nefis Türk kahvesi ile buluşturmak ve kaliteden ödün vermeden, tüm dünyada geniş kitlelere Türk kahvesini tanıtmak” misyonuyla yoluna devam eden şirket, üretim sürecinde geliştirdiği özel teknolojiler ve metotlar, kalite için yaptığı yatırım ve araştırmalarla, Türk kahvesinin farkını olduğu kadar üstünlüğünü de ortaya koyuyor. Kurum kültürünün bir parçası olan yenilikçilik sayesinde genç kalan Kurukahveci Mehmet Efendi, değişmeyen kalitesiyle müşterisinin gözündeki itibarlı konumunu koruyor. Her yaştan milyonlarca müşterisi tarafından ‘bizden biri’ olarak kabul edilen marka; deneyimli, köklü, güvenilir, yenilikçi, lider, alçakgönüllü, samimi, sıcak ve sempatik sıfatlarıyla tanımlanıyor. Markanın bu özellikleri sadece Türkiye’de değil, uluslararası alanda da örnek alınmasına ve ilgiyle izlenmesine olanak sağlıyor

Bunları biliyor muydunuz?

  • Kurukahveci Mehmet Efendi
  • Kurukahveci Mehmet Efendi, Türk kahvesini kavrulmuş, öğütülmüş ve paketlenmiş olarak tüketime hazır şekilde sunan ilk şirket.
  • Kurukahveci Mehmet Efendi, İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’na kayıtlı ilk Türk şirketlerinden biri.
  • Kurukahveci Mehmet Efendi, Türkiye’nin ilk reklam verenleri arasında yer alıyor.
  • Kurukahveci Mehmet Efendi’nin kurulduğu, günümüzde de merkezinin yer aldığı İstanbul’daki Tahmis (Kurukahve) Sokağı, dünyanın ilk kahve sokağı olma özelliğini taşıyor.
  • Şirketin 1950’li yıllara ait, emektar ve halen kullanılan değirmenlerinden biri, eski bir savaş topunun gövdesinden imal edilmiş.
  • Türk kahvesi, dünyanın en eski kahve pişirme yöntemiyle hazırlanır. Yumuşak ve kadifemsi köpüğü, tadını damakta en uzun süre devam ettiren kahve türü olmasını sağlar.
  • Kurukahveci Mehmet Efendi, döviz yokluğu nedeniyle Türkiye’ye çiğ kahve ithalatının durdurulduğu 1955–1960 ve 1977–1982 arasındaki dönemlerde, Türk kahvesi üretimine ara vermek zorunda kaldı. Ancak kurumun bilgi, birikim ve becerisi, aile bireylerinin fedakârlıklarıyla uzun yıllar yaşayarak günümüze kadar ulaştı. Kurukahveci Mehmet Efendi, bu dönemde Türk kahvesi kültürüne sahip çıktı, muhafaza etti ve kahvenin yok olup gitmesini önledi. Markanın gösterdiği, pek az kurumda bulunan azim, gayret, sebat ve ısrar meziyetleri, Türk kahvesini dünyaya taşıdı.

Bunlar da hoşunuza gidebilir

Leave a Comment

Secured By miniOrange